YÜZLEŞMEYE HAZIRIM KENT

YÜZLEŞMEYE HAZIRIM KENT KURGUSU ÇOBANLARLA; BİR AŞK
ŞİİRİ NİÇİN YAZILIR? ÇOCUKLUĞUMUN DEREBEYİ AKŞAMLARI
KAÇINCI YENİ RAKI'YI ESKİTTİ? KIŞ DA UZUN SÜRECEK YÜN
KAZAĞINI GİYMEYİ UNUTMA DİYEN ANNEM DAHA KAÇ ZAMAN
KUŞ MASALLARI ARMAĞAN EDECEĞİM SEVGİLİME? BABAM DA
FRİGYALI, GÖMÜTÜNDE DANS EDİYORDUR KARTACALI
KIZLARLA

dostlar, bir mektup çekingenliği karışmış ders notlarınızın arasına
boyunlarına çıngırak geçirilmiş kadınlar bekleyen siz, piyangolardan
çorak mesailerde argo yanlışlıklar tutsağı bir halkın kapısında büyütüldünüz
oteller ve molalar düşkünü sevgilileriniz vardı sizin de, onlar da bilirler
acar ve hükümsüz çokluklar türetiyordu zamanın çarşafı, kopuktunuz
ben, parfüm ve ajans haberleri bekleyen saatsiz ihtiyarlar topluyordum
adlarını buğulu camlara parmak uçlarıyla yazan gizli şair kahvehanelerinden
üşüten bir sorunun da sorumlusu üç halka bin beş yüz panayır kalabalıklarında
elinden sıkı sıkıya tuttuğu babasını yitirmiş bir taşralının yüzüydü yüzüm
bir çingenenin düşlerimize uzanan diliyle yazılmıştım bu şiire

dostlarım, önce kıyım suretleriyle çaylarımıza karışan sessizlikler
asalet riski taşıyan her savaşkan adam için biraz daha yenildik
biraz daha yeni olabilsek bir okyanus açabilirdik tarihin bu sayfasına
iyicil urlar taşıyan göçmenler kötü huylarından başka ne bıraktı bize
aşkta ve yazıda göçmekten, sisli ve yanılgan kimlikler erbabı bu halk
konuksever sıkıntılar geliştiren, yolculuk tasmalarını geçiren
her biri kendi kahramanı olacak mağrur çocuklarının boynuna
neyi ezberletti bu makus yaşam o halkın kahraman çocuklarına

suyu kirleten yasanın acısını da yattı o güzel kadınlar
kimi bir saksının dar kalıplarında, kimi denizci öfkelerin sultasında
sen en çok onu sevmiştin, kül ve anlayış öykünen geceler saydın
gelmeyen en çok bekleyeni acıtırdı, susuzluktan ölen o denizciler de
senin yalnızlığına ağladı kaç zaman, karartmaları yasaklandı yoksulluktan
o güzel kadınların kendilerinden güzel çocukları vardı
bilinirdi fenerler en çok kendinden olanı aydınlatırdı

ey siz halk dostları, bir şiirin yüreğine giden yolda bu hoş birliktelik
karamsar bir sürgün edasıyla taçlanır kendi dilinin perdelerinde
biz, kendimizden geçip geçtiğimiz köprüleri yaktık, nice aşkları yandık
tarihin kösnül sayfalarında yalpaladık, kuşkunun perçemli yüzünde
panayır kalabalığında babasını yitirmiş çocukların adına da konuşurken
o tanrının küstahlığıydı sürgit yaşayan kendi koruluğunda utanç
dönemeçlerde umarsız yakalandık, su bizdendi ya toprak
ne zaman karışmıştım soframdan olan akşamın girdabına
kış uzun sürecek dedi annem yün kazağını giymeyi unutma

babam mı, o akşamdan kalma



(Adam Sanat, Mayıs 1997; Taş(ra) Baskısı, 2003)





Altay Ömer  ERDOĞAN