MÜEBBETLİK KAVGA herhangi bir kıyısında tanışıp dünyanın iki hırçın güvercin telaşıyla sevdik hayatı ve kavgayı ay düştü. yıldız koptu. güneş doğdu yüzümüze karanfil kokulu düşler yaşadık mapusluğumuzda yakarak avucumuzda özgürlük ateşini -a- yastığımı ver cürüm. başım ağrıyor gece duyabilmek için dünyanın bütün seslerini gökyüzüne bakıyorum koğuşun penceresinden kadife bir ayın önünde yıldızlar oynaşıyor ve birden pencerenin camında buğulanıyor suretin -gazetecilerin flaşlarında yorgun yüzüyle hayata gülümseyen bir 'terörist' kız oluyorsun- ellerin çiçeğe durmuş güneş vurmuş alnına dimdik ayaktasın işkencehanelerde ölmüş yoldaşların anısına yastığımı ver cürüm. başım ağrıyor -b- nişanlayıp uzak bir yıldıza gözlerimi düşünüyorum sahi nerede tanıştık biz ne zaman böyle kaynaştık ve ne çok şey böyle ne çok şey paylaştık o günleri biz yaşadık gördüğümüz düş değildi kan sıçradı beynimize gererken kaslarımızı elektrik çırılçıplak yandı etimiz beton gibi çarparken vücudumuza su ve sildik gizleyerek kendimizden bile yüzümüzden akan iğrenç kirimizi hücrenin duvarlarına o günleri biz yaşadık gördüğümüz düş değildi ihanetin ve direncin ateşi içinde korktuk kendi gizimizi gizlemekten çatladı direncin iğbirar çiçekleri avucumuzda düşünüyorum uzak bir yıldıza nişanlayıp gözlerimi -c- ihanet değil belki bu. yüzünü gizleme fareli köyün çobanlarının utancı yüreğimi yakmıyor artık alnım açık elegüne karşı başım dik içim kavga ve sevda dolu müthiş kendimle barışık oysa içten içe yiyip bitiriyor kendini en yakınım ve göstererek azı dişlerini ağzınca saldırıyor aldırmayıp diyorum ki ona ayakları yere sağlam basmak artık iş değil bu çağda toprak da kayıyor dostum insanın ayakları altında toprak da kayıyor toprak da toprak bastığın yere iyi bak ihanet değil belki bu. yüzünü gizleme -d- bir bardak su verir misin. içli bir türkü yüreğimde ince yağmurlar çiseliyor şimdi bu doğurgan yüzlü gecelerinde nisanın tahliye muştusu geliyor uzaktaki bir dostun çığlıklarla uçuyor gecekuşları başımın üstünde morkanatlarına takıyorum kirpiklerimi afacan bir çocuk gibi sevinip ben de çıkıyorum onunla özgürlük şarkıları söylemeye lacivert dağların kurşuni yamaçlarında -ve ikimiz birden durmuşuz da sanki dalgaların kıyısında ellerimizi uzatıyoruz yakamozlara ansızın portakal çiçekleri açıyor avucumuzda konuşmadan öylece duruyoruz yanyana sen gökyüzüne dikiyorsun gözünü ben suya düşürüyorum yüzümü ve birden gelincikler yağıyor martıların kanatlarından karışıyor sularına akdenizin- bir bardak su verir misin. içli bir türkü -e- saat kaç oldu şimdi. neden herkes uyuyor sessizce açıp yeniden okuyorum yazdığın bütün mektupları kök salıyor yüreğimde gizli bir sarmaşık aralıyorum geçmişin tülperdesini o zamanlar orada herkesin adı ULAN'dı ve her asker KOMUTAN'dı oysa şimdi burada onların hamlamış ezgilerinde yoksul bir direncin türküsünü dinliyorum o günleri biz yaşadık gördüğümüz düş değildi a blok. zemin. birikiüçdört aslankafesi tecrit ve bilcümle mamakta yüzlerce insanın içinde 42. güne erişen bir avuç insandı ki yüzakıydılar mamağın o günleri biz yaşadık bir düş olamaz bu haydarım bir düş olamaz bu sezai ve adlarını unutup yüzlerini unutmadığım dostlarım bir düş olamaz bu sorun raci tetikin korkularına ayrılık ve ölüm nasıl gerçekse ve acıları ne denli büyükse öylesine gerçekoğlu gerçekti herşey ve öylesine büyüktü acı ve utanç çırılçıplaktı saat kaç oldu şimdi. neden herkes uyuyor -f- -arif acar'a çayı avluda içsek. yarın hava güzel olacak yitirilmiş bir duygunun dayanılmaz kederidir bu o zamanlar yaralıydı yaşdığımız aşklar şimdi bedeli ödenmiştir yıllarımızın kanımızla ödenmiştir canımızla ve ansızın bir sigara yakar gibi uzun bir şiir söylercesine içli bir türkü dinler gibi usul ince bir kadın severcesine sürüp gidiyor işte kavga en haklı ve güzelini yaşıyoruz sevdaları "hüzünlü bir şiir yaz" diyor ranza arkadaşım "karıma göndereyim" boşver diyorum hüznü sırasımı şimdi efkarlanmanın ve ona kadınlar koğuşundan gönderilen kurutulmuş karanfilleri veriyorum çayı avluda içsek. yarın hava güzel olacak -g- gece çok mu kısa. yoksa bana mı öyle geliyor avluda volta atıyorsun yıldızlarla okşayabilmek için saçlarını özenle açıyorum pencereyi ve yıldızlar doluyor içeri dördüncü koğuşta herkes koynunda bir yıldızla uyuyor şimdi ve ben ranzama astığım bir fotoğrafın çocukca yanan gözlerine nişanlayıp yüreğimi düşünüyorum sahi nerede tanıştık biz. unuttum ve ne zaman böyle kaynaştık. bilmiyorum ve ne çok şey böyle ne çok şey paylaştık ah...seni nasıl da seviyorum gece çok mu kısa. yoksa bana mı öyle geliyor Bayram BALCI