SAKAT SÜVARİNİN KARISI
Meğer çoktan dökülmüş
aynalardan sırlar,
çoktan yayılmış kanser kokusu
apartman
boşluklarına
ve karanlık pencerelerde
eski bir çığlık gibi yaşıyormuş
kadınlar...
Yoksa der miydim anneme
küstah bir
şaşkınlıkla,
bırak artık bu beklemeleri, diye
çünkü güzel günler geride kaldı,
beklenen o güzel günler
O da biliyordu oysa
bahtsız kadınlar kabilesinde
ölümün
sıradan günlere paylaştırıldığını,
felaketlerin basit sezgilerle farkedilip
yürek ağrılarını dindirdiğini.
Nitekim vazgeçmişti artık
ipekli kumaşlar dikip
sakat süvariyi beklemekten...
Konuştuk uzun uzun
-balolar, danslar, şenlikler ve
Cumhuriyet...
Sonra başını açmasını
söyledim ona
durdu... düşündü...
ve karanlık anlamları
bırakarak ardından
incecik bir yalnızlık gibi
sokaklara çıktı,
hatırladı kendini... ürperdi...
Akşamdı... Bizim gibi adamlar
haber verdi
ölüsünün Mercan Karakolu'nda
bekletildiğini.
Başörtüsünü
ve amelelere Harb-ı Umumiyi
anlatan
sakat süvariyi kahveden aldım.
Ne babamın polislere anlattığı
dokunaklı anılar,
ne de kirli deniz kokan
saçları tanık
oldu ölümüne...
Onun ölümü ne kanser,
ne kocası,
ne komşular...
Ölümü, elimde buruşturduğum
bu başörtü
bu baş... bu örtü...
bu baş... bu örtü...
bu baş... bu örtü...