ÖLÜ SİRENLER
Gerçekte duymadığım sesler
bitti
Öğleye doğru bir
gökgürültüsü yalnız
Karıştırdı ortalığı bir
süre
Gök akıttı bir parça
yağmurunu
Ve deniz kuşları umutsuz
Arıyorken kokularını
gölgelerinde
Sıyırdı bir iki bulutu güneş
de
Yığılıp kaldı yorgun
Denizin gözbebekleri üstünde.
Bir uyum muydu durgunluk,
fırtınayı
Gökgürültüsünü de
barındıran içinde
Duyuyorum o tanıdık sesi yeniden
Tiz bir çıngırağı andıran
Benzeyen zil sesine de
Daha önce unutmuşum gibi denizde
Yankılanıp durdu ara vermeden.
Hangi dili öğreniyordum?
Mutluluk
İki tek ağustosu çarpıştıran
Sızdıran kanını bu yaz
gününe
Yaşayan bir mutluluk? Ve işte
kaç yerinden kesilmiş ki ellerim
Bekletip durdu da acısını
bunca yıl
Şimdi bir gülümseme gibi sindi
yüzüme.
Görmüşüm daha önce de bir
Lidya kralının boynunda
Bilmekti yazgısını ölümünü,
gene de
Yıllarca beklemişti kendini
Yeşimden sapı olan bir
kılıçla
Bense ne içimi yakan rüzgarı
Ne denizdeki yangını, ne
gökgürültüsünü
Duymuş gibi olduğum sesleri de
değil
Yaşamın gövdesini arıyordum
yalnızca
Bir çürük dişle alnımdaki
İki üç kırışığı yedeğine
takmış da.
Özledim ilkelliğimi
dalgalarında
Buldum savaşı bitmez
derinliklerini
karıştırdıkça bir kargının
ucuyla
Gördüm, bekliyordu kendini de o
da
Germiş de al kıskacını Lidya
kıralı gibi
O turuncu ruh, değişken
İzledim onda ilk oluşumu sanki
Hafifçe kesilmiş gibi oldu
dudağım bir yerinden.
İşledim payıma düşen her
görüntüyü
Kamaştı gözlerim kıyıya
varınca
Rüzgarın itişiyle kumlarda
Durmadan yer değiştiren
Sayısız siren iskeleti
Çın çın ötüyordu sessizlik
kaburgalarında
Dedim, besbelli başıboş
bırakmışlar da korkuyu
Tarihin onlara bağışladığı
Bu garip raslantıdan
Doğma bir rahatlıkla
parıldıyorlar şimdi
Kemikleri som altından.
Sığındım çatısına bu yok
olmuş şehrin.
Şehir ki herkesin bir şehir
düşündüğü gibiydi
Tanrım! tunç bir kapı kilidi
Bronz bir sokak
Kumlar içindeydi. Ve bu çakıl
taşı
Kimbilir kimin külrengi kalbi
Tanrım!
Neden herkes başka tarafa
bakıyor
Neden herkes başka biriydi.
Yıkıntılardan geçtim, eski
mezarlardan
Şimdi artık bir anımsamada yeri
olmayan
Arı kümeleri taşların
arasında
Ve yukarıda kuşlar yanmış
kağıt parçaları gibi
Uçuşuyordu da
Ağır ağır yanıyordu da şehir
Yanmayan kadınlar gördüm
Nasıl görünürse dünya
gözyaşının altından
Tam öyle, dönüp duruyorlardı
bu cehennem oyununda
Ve büyümeyen adamlar gördüm,
hiç şaşırmadım.
Konuşuyorlardı sırayla, ilgisiz
Ağaçlara asılmışlardı bir
yandan da
Bir kapı kirişine
asılmışlardı ve ufka
Ölüm müydü konuştukları?
Ölümdü anlaşılan
Silince bir aynayı çıkıveren
karşılarına
Bir ölümdü ki, işte bir muska
asılı dururdu duvarda
Bir büyü gösterilirdi
Bir kuyu sezdirilirdi
Hiç yoktan bir zincir
boşalırdı avluda.
Akşam geri verince bana
gözlerimi
Şehir de kayboldu, denizin
durgunluğu da
Bir anka kuşu yeniden karıyorken
küllerini
Bir kaya oyuğu kendini
alıştırıyorken boşluğa
Dedim, deniz de bendim, düşleyen
de denizi
Ve sabah olur olmaz üstünde
derinliğimin
Bir gülümseme gibi bulacağım
kendimi.