GEZGİNCİ giderken yalnızlığımla dolduruyorum kenti elimde kirli bir valiz eski tarihli birkaç mektup ve çizemediğim gök tuz kokusuyla dolu yüreğim içimden yaralı bir kuş uçarak dağlara duyduğum buruk acı gitmek her şey gerilerden seyrediyor beni o bakamadığım kent demiri bileklerinde eriten ihtiyarlar asmalar bir de özlemek akşam bilirim orda acı türküsüdür işçilerin kendine koca bir dünya çizerek sokağa fırlayan çocuk onun düşüşüdür yoklukla çizilen balkon ve aldanışıdır koca bir hayat hep bunları ve bildiklerimi burda öğrendim aslıyı da erzurum'un türküsünü ay nasıl çizilirmiş burda öğrendim yola çıkınca burda öğrendim kirli bir valizle elimde beş para etmez izmir resmini ay o ince kadın tren salıyor beni geceye benim özlemle açılan yüreğim ne kadar mahzun kaç aydır işsizim bilmiyor kimse kutsal kitapların gölgesinde yeni doğmuş ceylan yavrusu gibi korkulu fakat temiz herkesin acısıyla yoğrulan bedenimin işyeri kapılarından ölü bir at gibi çıkması alınyazımı kuşun kanadına işledim götürsün atsın diren coşkulu yüreğim her şeye yoksulluğuna bahara bak nasıl direniyor böcekler yıllarca taşınan yaraya acıyla dikilen sütunlara bak nasıl nasıl direniyor her şey giderken yalnızlığıyla dolduruyor beni kent her şeyi çook gerilerden seyrediyorum caddeleri yalınayak çocuklar büyüten bir marşla koşuyor incir satanlara ve bütün şekercilere buğulu bir ocağın ilk sıcaklığına anlatamadığı bir dille koşuyor bilmediği ölüme bende deniz her zaman yıkıntıydı sessizlikti yüzümde durulan tuz taze menekşeleri silen herkesi bir umutsuzluğa eski bir hançere koşturan deniz o korkunç yalnızlık geliyorum hazırla bütün intiharlarını her şeyi gerilerden seyrediyorum bütün bunları unutamadığım kırmızı güneş ve sancıyla kıvrılan nakışlar sonra her şeyi o maden işçisini çok gerilerde unutmadım onun göğü yumruklayan elini öfkeyle büyüyen gözlerini dağlara çıkan yüreğini unutmadım unutmadım sevgiyle açılan göğsünü bir yaban ördeği gibi giderken...
Ender SARIYATI