Karacaoğlan' ın Bir şiiri Üzerine
ÇEŞİTLEMELER
I
Atımla yola çıkıyoruz
seherde
Sabah büyük bir kuş uyanıyor,
Ağırlaşmış ay gibi susuyorum,
Yaşı bilinmeyen yağmur
önümde,
Bin yıl ötedeki ufak çiçekler.
Dün gece, dün gece gördüm
düşümde
Kömür gözlümden ayrı
düşmüştüm
Sevdamın avucunu bastırıyorum
gcceye
Yağıyor dağlara kar benim için
Güz ağaçları ile
karıştırıyorum sisleri
Beni yola bırakan ırmağa
dönüp bakıyorum
Uzaklıkların sınanmış
bıçağı
Bir şey demek gelmiyor içimden
Kanımın buğdayını
savuruyorum.
Atımla, atımla yola çıktım
seherde
Lale sümbüller içinde hüma
kuşları ötüyor,
Avcılar yolu tutmuşlar dağlara
erken erken,
Dar sokaklardan geçiyorlar,
Sağlarına sollarına gümüşlü
hamayıl asmıslar
Al atlarının,
Mücevherli tüfekler asmışlar
omuzlarına,
Yeterince şarapları var
günbatımı için
İnsan gibi bakan kartalları
gördüklerinde .
II
Kısmetse bu akşam Eğrikol' da
yatarız,
Yürümeyen geleceği
üzüntümün,
Uzaklara kar gibi yağıyor
bilmediğim yıllar
Saklanmış sabahın akpak
anısı.
bir kuyu görmüştüm orda,
ağzı kapalı,
Geçmişin fazlalığını
sınadı yureğim,
Güzeller suyundan içip
kanarmış.
Dizimde derman kalmamıştı,
çöktüm oturdum,
Ağzı kapalı kuyuya baktım,
akşamın başkenti
Konuşmaya başlamamış bir
buzağı gibi,
Yazmalar gibi alaca bulaca
baktım,
Bir söğüt, bir söğüt de
baktı benimle,
Kuşların arasında dal
konuşuyordu.
Kırılmamış taş gibiydi güni
Karanlık toprağı
karıştırıyordu,
Gizlilik soyluluk veren yaşama.
Hiç güzel sevmedik mi yalan
dünyada.
Gelinin ibrişimdi saçı, sustum
kaldım,
Yatmadı benimle unutmam, ay
toprağa değiyordu,
Üstüne dört libas giymişti
Bir kara, bir yeşil, bir al, bir
beyaz,
Göğsünde dört nişan gördüm
Bir elma, bir ayva, bir nar, bir
kiraz,
Cerenlerin yolundan koştu gitti.
III
Iraktır derler Kefendiz'in
yolunu,
Yaşlanmış bir yağmur gibi
kararıyorum,
Kısmetse bu gece Kefendiz' de
yatarız
Akşam, uyardığım yolların
kutsallığı,
Doğunun sütündeki haşhaş,
amansız ot.
Al benekli keten giyer kızları,
Kar gibi paylaşırlar
çiçeklerin sessizliğinde
Filiz veren söğütlerin yanında
türkü söylerler,
Sevdamın şamdanı yanar
gözlerinişn ucunda,
Bakışımın iki avucunda yunar
kederim.
Al yeşil konakları var, al
çuhalı
Yiğitler iner ufacık meşeli
yollara,
Uçar beyaz kazlar, gergin
kumrular konar
İnci mercandan dallara,
Mevsimidir büyüyen taşın,
arada bir öten
Badem ağacının, büyülerle
uyutulmuş toprakta.
Ah elin ve gökyüzünün
çaresizliği...
Çok çekti gönlüm, gönlüm,
ayrılıktan küçük bir kuş,
Uzakların kırağı düşmüş
camı,
Sevdaya düşen yorulmaz derler.
Yedi türlü çiçek vardı
başında
Dökmüş ince bele tel
karmakarış.
Akşamdan soyunup girdim koynuna
Seher yıldızını gördüm,
ülkeri gördüm,
Garipçe garipçe öten ibibik
uyandırdı beni
Tekir' e gidecektim, ağır
yağmurla yanyana,
Suyu dalgalı köprüden geçip.
IV
Gençliğimin karını serpiyorum ocağa,
Atımla Kırım'ı aştıktan sonra
Boynuna bırakırım dizgini düşsün,
aksu'yun köprüsünü geçerim konuşkan bir arı
ile,
Yağmur yağarken hendeğe, soyluluk getiren tan,
Şebboyların içinde saçını tarar havai sabah,
Ulu kuşlar semah kurar yukarıda,
Orman ve cırcırla büyümüş çılgınlık.
Güneşin kara dikenleri bölüyor yorgunluğumu,
Akarsuyun tüyleri birikmiş sesini incelten
acıma,
Kuş sürüleriyle türkü çağırıyor yaşamın
egemen otu.
Kısmetimiz varsa bu akşam Maraş' ta yatarız,
Bir han gördüm üç yüz altmış kapılı,
Kimini açtık, kimini ördük, çekik kaşlı
yıldız,
Altın kafeslerde öter bülbülleri düşümdeki
zamandan,
Tazıları gökboncukludur, seslenelim diye gök,
Yeşil ördek yayılmıştır çemenin şaşkın
seline.
Bir buğday benizli, zülfü dolaşık
Gitme kal dedi, oyaladı beni ateşböceği
evinde,
Perdelerin çiçeklerini topluyordu elma ağacı,
Saçındaki gülü koparmıştı bahçe.
Şarabı çam testilerden içtikti, dokunulmamış
gün,
Toros' tan göç ediyor gibi,
Sonra batı rüzgarı girdi uykumuza,
Güvercinler girdi, kuğu kuşları, turnalar,
Uyuyup uykuya kanamaz oldum,
Uyandım ağladım,
Sarhoştum daha.
VIII
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm,
Daracık daracık bir yerim de yok.
Akşam geçiyor yaban arısını iterek,
Yüreğimin toprak yığını kuşlarla
hafifliyor,
Acı, sıcak çorbasını arıyor tenceremde,
Ağlayayım diye bir cam,
Camın mendiline silinen yağmur,
Bu ılık yaz yağmuru yeşertir yüreği
Yapraktan önce kız memelerine değer.
Yüzümüzü yıkadığımız akşamın
esintisinde
Rüzgarın kederli arabası oyalar bizi,
Pencerenin lambasını söndürmüştür batan
güneş,
Sel gibi kurumuştur gün, geceye yürüyen dal,
Varırız atım, tokmağını çalarız
Ayışığında kuzulu kapının, sisle yanyana .
Selvi yuvarlayıp durur yıldızları tıngır
mıngır,
Ayın kınalı elleri sevgilimin yüzüne değer.
Konuşan kuşlar götürürüz ona saydam gagalı,
Görülmedik yemekler, Fizan tarakları,
İpek mahreme, çift yanlı fildişi ayna...
Atım sende küheylanlık varsa
Gece yar koynunda yatarız atım.
IX
Ayrılık acı
Mektubunu okuyamıyorum
Gün mü, gece mi belli değil
Gelmeyeceğini yazmış olmalı.
X
Sevgilim beni bu bahçeye getirmişti
Yağmurlar yağmış, rüzgarlar esmişti
Şarap içmiştik yanyana
Küpeler kulakta mum gibi yanar
XI
Kuşlar seslerini bulmak için
Bahçelere koşuyorlar
O kadar yer gördüm ki
İçim sızlıyor unuttukça
XII
Pervaneyi öptü sevdi
Yanık bir türkü söyletti ona
Bense akşamın koca denizine doğru
İndim, yüreğim yanık.