GÜL ZAKKUM YA DA SU BOŞLUĞU
İmgeyi antikacıda rehin bırakan usta
ölüm de artık baştan kokar
nerede kalmışsa su zamanı
üç basamak merdiven indiğim
kalbimin şurasında
bugün de ince bugün de kırıldı kırılacak
gülzakkum (?) saçlar. Aşkın,
miras kalan öyküsüyle yaptığın kahve
Masada unutulan kaysı, buzdolabı
Havada dedikodu tadı
Deniz şortunu giyinmiş
Teninde yorumlar gününü güneş, dilimi çağırıyor
Mermerdeki damarlar, tenin soyuluyor terimle
Bir sinek vuruyor cama
Sokağı yok suboşluğuna inen yolun, uzun zamandır
Unuttum sokak adlarını, kedi gözü, memebaşların
Avucumda kokan ot fıskiye
İstanbul'un tozu alınmamış bir köşesinde içtiğimiz
rakı, aşkımızın açıkta kalan kamburuydu komi,
ölü düşler asılı
duvarda, kılıktan kılığa giren su, kimi ölü kimi uzak
kimi adını bilmediğimiz, zakkumu bırakmıştık
vestiyere gülü alıp gidiyoruz,
tozu alınmamış bir köşesine İstanbul'un
güneşin en yorgun saatinde, suskun ben sen ve
herkes kumun ötesinde
anonslar… anonslar
tenimizde pullanır ayetler
aşkımın gülden zakkuma sızdığı
branda da poyraz, sevişme izleri
döşendiği otlar, anonslar
ben sen alışamadığımız bu şehirde
ne varsa yükümüz denizden çıkan gizliden gizliye
öğrendik yalnızlığı
lodos terimizi ve tenimizi okşadı
güneşten gizlediğimiz beyazlık
aynı yerde buluşmalıyız değmeden bıçağın ucu
koynumuza, sakladığımız aşk bir sur içi, bindiğimiz
gece tramvay, aynı yere gitmeli
aradığımız rüzgârın koyunda
su boşluğu, 'bir savaşın tasviri'nden alıntı bir adrese
sızıyoruz
aşkımız gül kokusu
dalında unutulmuş portakal
bu gecede, baykuş sesine aldandı ay
el çantasında dudak renklerinin iki hali, meçhul
gelişini saptayamıyorum, geceye mi bakıyor
gözlerim gündüze mi? ot kokusu
gözlerim yorgun bakmaktan gülü kuşatan poyraza
karşı pencerenin perdesi çekiliyor
zakkum, zakkum ve zakkum
şimdi
belinden kopmuş karıncayım, başım
kendi merkezi etrafında arıyor dudaklarını, kod adı
bırakıyorum bulamadığım yerde
kasılan zakkumdur terimin birleştiği
ırmakta-gül
gül ve gül
aşkınızla kulaç atıyorum
üç basamak deniz iniyorum
SU BOŞLUĞU
METİN FINDIKÇI