ÇAĞLAR GEÇİYOR
"Anlamın Anlamı"
başlıklı yazım epey ilgi uyandırdı, mektuplar aldım,
telefon edenler oldu, konuşuldu da. Ancak bunların içinde o
yazıyı tutanlar çoğunlukta değildi. Anlamadıklarını
söyleyenler olduğu gibi, o yazının kimi yerine karşı
duranlar da vardı. Doğrusunu isterseniz, çetrefil bir konu
idi, "Anlamın Anlamı" başlıklı yazıda işlemeye
kalktığım "anlam" oldum bittim tartışmalıdır,
kiminin anladığını öbürü anlamaz, kimine açık seçik
gelen öbürüne bir şey söylemez. Kişinin gördüğü
öğrenime göre de değişir anlamın anlamı, uğraşılar
arasındaki ayrımlara göre de. Diyelim bir felsefi yazı,
değil az öğrenim görmüş kişiye, uğraşı felsefeden uzak
olan aydın bir kişiye de kapalıdır bakarsınız. Ne
yaparsınız ki, şiir söz konusu oldu mu, herkes kendi
anlayışını - kendi beğenisini - yeterli sayar, o anlamadı
ise, şiir için özel bir ilgi gereğini yersiz bulur. "Ben
anlamıyorsam, kimin için yazıliyor bu şiirler?" diye
sorar. sırası gelmişken deyinivereyim, Batı müziğini
sevmediklerini, anlamadıklarını söyleyenlere öğütlerim,
dişlerini sıkıp dinlesinler o müziğin başyapıtlarını, az
zaman sonra varacaklardır tadına. Neyse...
(...) Eskiden beri
okudukları şiirlerde, öyküler anlatıldığını, kahramanca
ya da bilgece sözler edildiğini, güzel doğa görünümlerinin
betimlendiğini (tasvir edildiğini) bilenler, alıştıkları bu
şeyleri göremedikleri yeni şiirleri anlamsızlıkla
suçluyorlar. Oysa yeni ozan, şiirden öyküyü, bilgeliği,
"tasvirciliği" kaldırmakla sanatının özüne
yönelmektedir. Hiçbirimiz müzik dinlerken "Ne demek
istiyor?" diye sormuyoruz. (...) Müzik nasıl
"söz" değil. "ses" ise, şiir de
"anlam" değil, "sözcük"tür...diyeceğim
ama, "Şiir nasıl anlamsız olurmuş!" diye karşı
çıkılacağını biliyorum. İşte onun için dilbilimcilerin
anlamı nasıl gördüklerine değinmek istedim. Bu gibi konular
bir gazetede ele alınır mı, alınmaz mı, bilmiyorum. Ancak o
yazı dolayısıyla mektup yazanlar, telefon edenler olduğuna
göre, bu gibi konulara değinmek hiç de boşuna olmuyor
demektir.
Okurlarımdan ikisi
yazdıkları mektuplarda, bilimlerin değişmesi ile sanatların
da değişmesi gerekmeyeceğini söylemekle, o yazımın
sonlarına doğru değindiğim bir konuyu yeniden ele almamı
zorunlu kıldılar. yukarıda da söylediğim gibi, bir sanat
yapıtından hoşlanmak için bilim öğrenimi hiç de zorunlu
değildir, bunu biliyorum, neylersiniz ki bilimlerdeki büyük
değişiklikler, sanatları da etkimektedir. Ya da şöyle
diyelim, değişim çağlarında bilimlerle sanatlar arasında
öyle bir koşutluk oluyor ki, bunlar birbirlerini etkiledikten
başka insan yaşamını, kültürünü değişikliğe
uğratıyorlar. (...)
Bu değişikliklere uymak
için bilim, felsefe öğrenmek gerektiğini söylüyor değilim,
yanlış anlaşılmasın. Çoğu sanatçı bile, uğraştı
sanatın bilim ile, felsefe ile ilintisini bilmez. Bir şey
denemez, yeter ki onun yapıtı başırılı olsun. Ama sanat
yapıtı niçin değişti diye şaşarken, büyük çağ
değişimlerini hesaba katmalıyız demek istiyorum.
(...) Alıştığımız
sanat değişti diye şaşıyorsak, bilelim ki, onunla birlikte
dünyada daha birçok şey değişmiş demektir; hem bunun
içine felsefe, bilim gibi ciddi bilgi alanları da girer. Biz
Leonardo çağının resmine, yontuna nasıl alışık isek,
yarınki insan Kuanta çağının resmine, yontuna öyle
alışmış olacak.