ÇOCUKLAR GÖÇLER BALIKLAR
Bu benim onuncu uzuncalarım; Sanatta ise kırkıncı yılım
Şimdiye dek binlerce türkü derledim. Bunun ancak birkaç yüzünü söyleyebildim. Bir foklor enstitüsü ya da etnomüzikoloji çalışması değildi benim çalışmam. Bir sanat çalışması idi. Sanat ise, bir ayıklama işidir. Bulduklarımı bu yönde değerlendirdim. Ezgisi, tartımı, özü ve biçimi ile, halkı en iyi hangisi anlatabilmişse onu aldım.
Bunları seslendirirken, halkın söyleyişinden çok yararlandım ama halkın ağzına öykünmekten ve özenmelerden sakındım. Şehirli olduğumu, bir sanat kültürü aldığımı unutmadım. Hem halkın yaptığını ben nasıl yaparım diye düşündüm; hem benim yaptığımı halk nasıl karşılar diye düşündüm. Bir türkü, söylenildiği dilin doğrusu ve güzeli ile söylenmeli. Dildeki yöresel değişimleri, etnik nedenlerle meydana gelen bozulmaları sürdürmemeli. Söyleyişte ulusal birliğe ancak böyle varılır. Sanatsal açıdan ise, mutlaka böyle olmalı.
Gerçi, nasıl söylenirse söylensin, yine de birşeyler kalır türküden ama, yanlız birşeyler mi kalmalı? Birşeyler de getirmeli bir söyleyiş. Birşeyler getirmiyor, ileriye doğru birşey değiştirmiyorsa, yaşıyor sayılmaz bir sanat. Gelenekler bile yaşayanla zenginleşir. Bu söylediklerim, Türk sanat müziği sanatçıları içinde geçerlidir, bence. Yaptığımız iş, hem halkın özlemlerini gerçekleştirmeli, hem de halkın özlemlerini geliştirmeli.