ŞAİR DUYARLILIĞI
Hiçbir sanat
yoktur ki sanatçı için özel bir duyarlılık, özel bir seziş, özel bir bakış
biçimi gerektirmesin. Bunun bir başka anlamı şiir yazabilmek için şair olmanın,
resim yapabilmek için ressam olmanın, tiyatro yapabilmek için tiyatrocu olmanın
bir zorunluluk olduğudur, insanlar genelde sanatçıyı sanat yapmakta üst
yetenekleri gelişmiş olan insan diye düşünmezler, doğuştan ya da başka bir
yerden özel yetenekleri olan (özel yetenekleri zaten varolan) insan diye
düşünürler. Sanatçı dünyaya hazır gelmiş bir kişi değildir, sanatçı olarak
dünyaya düşmüş ya da gönderilmiş biri değildir. Bilincimiz eğilimlerimize göre
gelişir, dünyayla ilişkilerimizin niteliğine göre gelişir. Şair olmak da böylesi
bir gelişimin sonucudur. İnsanın önce kendini şair kılması gerekir. Şiir
yazabilmek için şair olmak bir zorunluluktur. Şiir yazmak da şair olmak için
zorunluluktur. Öyleyse şiir yaza yaza şair oluruz ve şair olduğumuz zaman ya da
şair olduğumuz için şiir yazarız.
Bu bize ustalığın özel bir duyarlılığa ulaşma olduğunu gösterir. Şair elinde
şiir yazmak için olanaklar bulunduran insan değildir, tüm bilincini şiir yönünde
oluşturmuş insandır. Bilincimiz bir şair bilinci olduğu zaman şiirimiz gerçek
şiir olacaktır. Bunun bir başka anlamı şairliğin bir yaşam biçimi olduğudur.
Şairliğin bir yaşam biçimi olması kişinin şairliğini ona buna kanıtlamak için
çeşitli acaiplikler yapması, boynuna kırmızı fularlar takıp kendini kasa kasa
yürümesi gibi işlemleri gerektirmez. Tersine, tüm gerçek sanatçılar gibi gerçek
şairler de sıra insanlarıdırlar. Şair olmak herşeyden önce şairce algılayan
olmak demektir, daha sonra şairce bileşimler yapan olmak demektir. Genelde
sanılır ki şair bir anlam yakaladığı zaman onu ustalığıyla şiire dönüştürür.
Hayır, hiç de öyle olmaz, şair bir anlamı şairce yakalar. Evet, önce fikir
vardır, sonra bu fikirden çeşitli yaratma süreçleri boyunca gösterilen çabayla
yapıt oluşur. Ancak bu şiir dışı bir fikrin şiire çevrilmesi, şiire
dönüştürülmesi anlamına gelmez. Şimdi fikri bulduk, tamam, eh bunu biz ağır ağır
şiire dönüştürelim, şairce söylemeye başlayım, ona şiir giydirelim, onu şiire
uyarlı kılalım. Şairin, gerçek şairin yaşamında böyle bir deneyle
karşılaşamazsınız.
Şairin tüm sezgileri, tüm algılayışları, tüm bakışı şaircedir. Esin gelip şiir
bir taslak olarak kendini ortaya koyduğunda şiirsellik zaten belli bir ölçüde
gerçekleşmiştir. Şair esinini şairce yaşamıştır, bu esin ona sözü şairce
söyletmiştir. Ancak şair bundan sonra şiirini daha da şiir kılabilmek için çaba
gösterecektir. Çünkü şair her ne kadar bir takım yetkinliklere, ustalık
diyebileceğimiz kazanımlara ulaşmış kişi de olsa her şiirinde yeni bir yaratma
çabasının içinde duyacaktır kendini. Şair olamamış bir kişinin uğraşa didine bir
fikri biraz ya da biraz daha şiirsel kılabilmesi elbette olasıdır. Ancak şair
nitelikleri kazanamamış bir kişinin ha deyince canını dişine takıp üst düzeyde
bir şiirsel yaratıyı gerçekleştirebilmesi olası değildir. Ancak, böyle böyle
şair olunduğu da doğrudur. Bunun için de en azından kişinin neyin şiir olup
neyin şiir olmadığını bilecek kadar görgülü olması gerekir. Şiir olmayandan şiir
olana doğru geçiş bir tür khaos'dan bir tür kosmos'a geçiş olduğuna göre kişinin
en azından khaos'un nerede bitip tosmos'un nerede başladığını bilecek kadar bir
duyarlılığı olması gerekir. Bu duyarlılık olmadığı zaman kişinin kendini çok
yetkin şiirler yazan gerçek bir şiir ustası saymaması için hiçbir neden yoktur.
Böyle bir kişi neyin şiir olduğunu neyin şiir olmadığını bilemediği için alt
alta sıraladığı sözcüklerin bir şiir gücü ortaya koyduğunu sanabilir. Bu
düşünmeyi bilmeyen kişinin bir iki kavramı yalapşap bir araya getirdiğinde büyük
bir düşünce üretimini gerçekleştirdiği duygusuna kapılmasına benzer. Pek çok
kişi üç kuruşluk bilgiyle bilgelikler üretmeye kalktığında ürününün niteliğini
kavrayamamanın verdiği dağınıklıkla kendine hayran düşünür tipi çizebilmektedir.
Şair olmadığını bilemeyen şair belki de dünyanın en zavallı insanıdır. Şiir
piyasasında şair olmadan av yapmaya çıkmış insan bir ahlaksızdır, bir işbilirden
başka bir şey değildir. Pekçok kişi para gücüne şair olur. Şair olmadığını
bilmeyen şair ne kadar acınasıysa şair olmadığını bile bile şiir piyasasında av
yapmaya çıkmış şair o ölçüde dayaklıktır. Ancak bu dayaklık adam şiirsiz şiirini
para kuvvetine ya da başka bir şey kuvvetine pazarlamakta direndiği zaman
tekkeyi bekleyen çorbayı içer yasasına göre hatta birinci sınıf şairler arasında
yerini alacaktır. Bu yüzden adı şaire çıkmış, antolojilere geçmiş pekçok şair'in
şair olmadığı ortadadır.
İnsanlar zor bir işi gerçekleştirmektense onun sahtesini aceleyle yapıp ortaya
koymayı yeğliyorlar. Gerçekten şair olmak zor iştir. Bir şair duyarlılığı
kazanmak için canınızı dişinize takacaksınız, bu duyarlılığı kazanmaya
başladığınızda da şair olmayan şairlerin öldürücü oklarından korunmaya
çalışacaksınız. Gerçek sanatçı (ki çok az sayıdadır) gerçek olmayan sanatçılar
yığınının öfkesini çekecektir. Sorun bir yetenek ya da deha sorunu olmaktan önce
bir çaba sorunudur. Gelgelelim, hiç de tembellik kaldırmayacak bir alan olan
sanat alanında daha çok tembeller iş tutarlar. Örneğin tiyatro hem kuramsal
bilgiyi hem uygulama etkinliğini gerektiren bir sanat alanı olmakla tiyatrocuyu
geniş çapta yükümlü kılar, öyle ki tiyatrocunun tiyatro düşünmekten başka bir
işi olmaması gerekir. Zaten gerçek sanatçı tam anlamında adanmış kişidir.
Tiyatro alanına baktığınızda orada tiyatronun ne olduğunu bilmeyen insanlarla
karşılaşırsınız. Bu insanlar tiyatroyu rol kesmek olarak aldıklarından her
çabalan acılı bir gülünçlüğü ortaya koyar. Bereket tiyatronun alıcıları da aynı
düzeydedir de tiyatro yaratıcısıyla tiyatro izleyicisi arasındaki ilişkilerde
pek sorun çıkmaz. Hatta düzey düşüklüğü bir avantaj olarak iş görebilir. Bu
bütün sanatlar için geçerli bir durumdur. Şiir için de geçerlidir. Şairi
tiyatrocuyla kafa kafaya vermiş olarak bir meyhane köşesinde hoşafa dönmüş bir
biçimde bulabilirsiniz.
Şair de öbür sanatçılar da güçlerini yalnızca ve yalnızca sanatlarına uyarlı kıldıkları, sanatın koşullan çerçevesinde geliştirdikleri bilinçlerinden alabilirler. Alkolün ya da entrikanın sağlayacağı güç kişiyi sanatçı yapmaya yetmeyecektir. Sanat alanında her zaman kötü satıcılar ve kötü alıcılar vardır. Bunlar yaratıcı düzeyinde de izleyici düzeyinde de bilincini estetik hazza ulaşma yönünde geliştirememiş kişilerdir. Sözde sanatçıların ürünlerini sözde izleyiciler tüketirler. Gerçek sanatçı da gerçek izleyici de az sayıdadır. Gerçek sanatçı kötü izleyiciye ters gelir. Gerçek izleyici de kötü sanatçıya ters gelir. Sanat alanında her yaratıcı kendi izleyicisini bulacaktır, kendine uygun izleyiciye kavuşacaktır. Sanatçıya göster izleyicini söyleyeyim ne olduğunu diyebiliriz. İyi sanat gerçek bir yetkin bilinçle gerçekleştirilmiş sanattır. Onu üretmek de tüketmek de zordur. Demek ki şairin ilk işi şair olmaya çalışmak olacaktır. Şiir yazmakla şair olmayı birbirine karıştırmayalım.