UYUR İKEN UYARDILAR
Yaşar Kemal'in anlatımıyla, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal gibi şiirimizin büyük ustalarından biridir Karacaoğlan. Kökünün daha da derinlerde olduğunu sanıyorum. Dede Korkut'tan koşma'ya ne zaman geçilmişse, Karacaoğlan o zamandan beri sürüp gelen bir havadır. Bir söyleyiş, bir duyuş biçimidir.
17. yüzyılda yaşadığı sanılıyor. Söylediği sözlere, kullandığı deyimlere, türkülerinde geçen bitki ve yer isimlerine bakılırsa, onun Adana, Kayseri, Maraş ve Gaziantep arasında yaşayan Türkmenlerden olduğu kolayca anlaşılır. Hele bu sınır Saimbeyli, Kadirli ve Haruniye'ye doğru daraldıkça Karacaoğlan hakkındaki bilginin daha da yoğunlaştığı görülür. Oralarda hemen herkes Karacaoğlan hakkında birşeyler bilir.
Kadirli'nin Kırmacılı köyünde şöyle bir fıkra dinlemiştim: Karacaoğlan bir gün, sazı sırtında, eşeğiyle giderken, karşısından da Kars'ın kadısıyla Sis'in müftüsü gelmekteymiş. Kars, Kadirli'nin eski ismi, Sis de Kozan'ın eski ismidir. Kars'ın kadısı Karacaoğlan'ı görünce, Sisin müftüsüne dönmüş: ''Bak, bunlar cehennemin itleri işte, cehennemi bunlar dolduracak, çalıp çağırmaktan başka işleri yok bunların'', demiş. Karacaoğlan ermiş bir kişi olduğundan, bu sözleri duymuş. Onlara yaklaşınca başlamış eşeğini dövmeye. Sis'in müftüsü bunu görünce dayanamamış, Karacaoğlan'a: ''Be adam, bu hayvanın suçu ne de bu kadar dövüyorsun onu'', diye kızmış. Karacaoğlan da: '' Ah müftü efendi, ah! siz bilmezsiniz onun ne inatçı bir yezit olduğunu; ben ona yalvarıyorum: Çal çağır da adam ol diye, o inat ediyor, ya Kars'a kadı olacam, ya Sis'e müftü olacam diye'', demiş.
Karacaoğlan düğünlere derneklere de çağrılır, geleceği duyulunca sazına püsküller, sırtına çamaşırlar hazırlanırmış; konuk olduğu yerin gelinleri kızları, ''Karacaoğlan, çamaşırlarını çıkar da yıkayalım'', derler çamaşırlarını yıkarlar, arasına da gizlice hazırladıkları yeni çamaşırları dürüp korlarmış.