Pir Sultan ABDAL
16. yüzyılda Sivas'ta yaşamış, Alevi halk ozanıdır.
Yaşadığı dönemde, gücü elinde bulunduranlara boyun eğmeyip, ezilenlerin sesi
olmuştur. 16. Yüzyıl sonlarında Osmanlı valisi Hızır Paşa'nın emri ile
asılmıştır. Halkın sevgisi ile ölümsüzleşmiş, şiirleri yüzyıllara meydan
okuyarak günümüze ulaşmıştır.
Pir Sultan'ın söyleyişi biçim olarak halk edebiyatı geleneklerine uygundur.
Şiirlerinde divan edebiyatı etkileri hissedilmez. Türkçe'yi, döneminin konuşma
dilinde, açık ve anlaşılır şekilde kullanmıştır. Pir Sultan Abdal'ın saz çaldığı
biliniyor. Şiirlerini koşma şeklinde yazmıştır. 11’li hece ölçüsünde uyaklı
dörtlükler şeklindeki bu söyleyiş, deyiş ve nefeslerle akılda kalıcı ezgilere ve
türkülere dönüşmüştür. Ayrıca bu deyiş, nefes ve türküler, Pir Sultan şiirinin
günümüze ulaşmasını sağlamışlardır.
Şiirlerinde Allah sevgisi, Hz. Ali ve Hz. Muhammed başlıca temalardır. Yine de
Yunus Emre gibi
tasavvuf merkezli bir söyleyişi yoktur. Somut yaşamsal sorunlar ve gerçeklikler,
adalet, isyan, dostluk gibi konular şiirlerinde önemli yer tutar. Pir Sultan’ın
halkın diliyle geliştirdiği bu sade ama özgün söyleyiş, kendinden sonra gelen
pek çok ozanı etkilemiştir. Araştırmacılar 6 farklı Pir Sultan Abdal'dan
bahsederler. Bu halk ozanları asıl Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinden
yararlandıkları gibi, yeni şiirler de yazmışlardır. Yeni yazılanlarla asıl Pir
Sultan Abdal'ın yazdıkları birbirlerinden kolay ayırt edilemeyecek ölçüde içiçe
geçmiştir. Bu durum yazılı edebiyat için garipsenebilir. Ancak eskilerden
yararlanma ve geleceğe birleşik bir ürün mirası bırakma, halk edebiyatının
seyrinde doğal karşılanır. Geçen zamanda yazılan şiirler ve türküler, yayılan
destanlar ve hikayeler Pir Sultan Abdal'ı bugüne taşımış ve Pir Sultan ABDAL
geleneğini yaratmıştır.