FENER ALAYI

gökyüzünde patladı ampul!
sahile doğru iniyordum
dalgaların dağılırken köpüklendiğini gördüm

gizlenmeyi seven bir şey  vardı bende
kaybolan yıldız nereye gider gökyüzünde
eve dönmek istemiyordum
yağmur yağıyordu içimde

ışıl ışıldı cumhuriyet balosu
garnizon komutanlığının orada
gördük... yasak bölge,  girilmez!
ince bir çizgi halinde!

solardı akşamları ampul
solardı annemin yüzündeki seccade
dibi görülmeyen çukur
sendeki bu sessizlik, bu  keder
hüzün  değil  gurur, demişti
birahanede gördüğüm beyaz sakallı  yaşlı adam
tutkularla savaşmak zordur
hatıra girdap halinde iner kalbine

fener alayı geçiyordu önümüzden
cumhuriyet balosuna giden erkanı gördük
bu vakitte ne gezdiğimizi sordular bize
giysilerimize bakıp sonra sordular bize
sessizlikti saplanan yüzümüze
kardeşimin edasındaki kibirsizlik
çekingenlik değil rahimdi
-biz  babama küçük rakı almaya gelmiştik!

yağmur başlamıştı, içimde...

belediye başkanının oğlu Rağıp'ı gördük
kaymakamın  kızını, doktorun  karısını
siyah  tayyör  içinde  bir  buhurumeryem
gözlerinin içinde aşılı gül vardı, onu gördük
ışık değildi  yanıp sönen,  rahman
rahvan yürüyen atların üstünde
fener taşıyan askerleri gördük
-biz babama küçük rakı almaya gelmiştik!

eve dönerken neden iniyordu yeryüzüne
çarşıya giderken gökyüzüne yükselen gece
sadece taştı, sadece taş! görünen o karanlıkta
fener alayı geçerken başkalarının gecesinde

-ben eve dönemem İbrahim!
-ben eve dönemem İbrahim!

nemli soğuktu inen  kalbime
kimse yoktu: kimsesizlik: ten
birikmişti biriken arkadaşlarımın  gözlerinden
parça parça  köpüklenmiş  bulut
göğsüm sis  ve duman halinde

hiç bir gece dönmek istemedim eve!
karanlığın sonunda  doluluk yoktu oysa
ama hafıza neden zehir
akıl  neden  tutkal oldu bana!



                               [Beni Hiç Göremezsin]




Yücel  KAYIRAN